5 Aralık 2010 Pazar

Ertem Şener

Ajansı takip ederken eğlenceli bir röportaj gözüme takıldı fakat gereken ilgiyi görememiş nedense . Ben burada yayınlıyorum ve kaynağı da belirteceğim.

Gökhan Karataş'ın ekranların sevilen "sesi" Ertem Şener ile yaptığı röportaj...
















Futbol tüm dünyada popülaritesi yüksek bir spor. Sen futbolun oynayan değil anlatan tarafındasın. Seçme şansın olsaydı futbolcu mu olmak isterdin? Yani spikerlik hedef miydi, sonuç mu?
Bana ilk defa böyle bir soru geldi. İlkokul, ortaokul yıllarımda, arkadaşlarım halı saha maçlarında oynarken bile maç anlatırdım. Mahalle maçlarında evimin balkonundan maç anlatmayı tercih ederdim. Hatta duştayken, lavabodayken bile maç anlatırdım. Topa vurmaktan çok topa vuranı tercih ettim. Çocukça olacak belki, topa bir kere dokunuyorsun, ama anlatım yaparken adeta topla birlikte gidiyorsun. Topun en yakın arkadaşı olmak bana daha çok keyif verdi. Topu hep canlı bir kavram olarak düşündüm. İtip kakılan bir cisim gibi görmek yerine arkadaş olmak istedim. Sesim ona en yakın arkadaş oldu. Maç anlatmak bana her zaman daha büyük keyif verdi. Ve Emin olun daha çok yoruluyorsun. Golü atanla sevinip, golü yiyenle üzülüyorsun. Sevinç ve hüznü beraber yaşayıp, yaşatıyorsun. Fikrim değişmedi.

Bir röportajında tiyatrocu olduğunu söyledin. Tiyatro ve televizyon... Birbirinden uzak konular. Peki TV'ye geçiş nasıl oldu?
Alaattin Aslıyüce diye bir arkadaşım var. Beni bu mesleğe zorlayan kişi oldu. Güzel taklit yapardım. Lisede amatör olarak tiyatroya adım attım. 'Türkmen Düğünü' isimli bir oyunda yer aldım. Oyun aralarında İlker Yasin'in, büyüklerimizin taklidini yapardım. Allah rahmet eylesin, 80 yaşında bir coğrafya öğretmenimiz vardı. Sözlüye kaldırırdı, sözlü sırasında bile konuyu maç gibi anlatırdım. Bu yüzden arkadaşlarım her zaman sözlüye kalkmamı isterlerdi. Spikerlik o yıllarda da hayalimdi. Alaattin ile bir gün Avcılar'da gezerken, beni Radyo Vizyon'a soktu. 'Gel konuşalım, basına adım at' diye zorladı. Üniversiteye hazırlanıyordum o sırada, ilk adımım bu şekilde oldu. Taklit yaparak gerçeği buldum. Ama şu bir gerçek ki, hayatım boyunca bu işi bedenimin bir parçası olarak gördüm. Zaten iş olarak görmediğim için hiç yorulmuyorum.

Çoğu kişinin hayalini süsleyen bir meslek yapıyorsun. Kuşkusuz kolay değil. Seni en çok sıkan, zorlayan konular nedir?
Çok yorulmuyorum, daha fazla yorulmak istiyorum. İmkanımız olsa elime mikrofon alıp röportaj bile yapacağım. İnternete, gazeteye yazılar yazmak istiyorum, yani daha fazla çalışmask istiyorum. Meslek hayatımı 15 günde bir maç anlatarak geçiştirmek istemiyorum. Bana göre oğlum bir, maç anlatmak iki. Belden aşağı vurulması ise beni çok yoruyor. Artık klavyenin başına geçen herkes yazı yazıyor. Beni bırakın değerli büyüklerimiz bile eleştiriliyor. 'Neden maçlarda bilgi veriyor' demek yerine 'Ertem Şener, farklı bir çığır açtı. Bazı kişilerin klavuzu oldu' düşüncesi akla gelmiyor. Varsa yoksa, 'O neden anlatıyor'. Artık çığrından çıktı. Kalp doktoru, beyin ameliyatına girmeye başladı. Saygısızlık diz boyu. Ben bir devrim yaptığıma inanıyorum. Kafamı, bu yola koydum. Gerekirse maç anlatmam, ama bu şekilde anlatmazsam da anlatmam. Sadece isim söyleyerek maç anlatmayacağım. 22 futbolcu ve hakemlerle birlikte maçın bir parçasıyım. 0-0 giden bir maçta izleyeni canlı tutmak için bazı dil oyunları yapmak zorundasınız. Bu, akıl ile duygunun karışımıyla oluyor. 350 kelime ile maç anlatmak bana göre değil. Reyting kanalında farklı sorumluluklarım var.

Mesela Pazartasi günü oynanan Barcelona-Real Madrid maçının en büyük keyfi, Ercan Taner'in kullandığı bir sözdü. 'Ronaldo, çalılıkların arasında kayboldu' dedi. Maçın özeti oydu. Bu, bana büyük keyif verdi. Gördüm ki, yanlış yolda değilim. Ercan Taner bunu yapıyorsa, bizler doğru gidiyoruz demektir. Biz size soruyormuyuz 'Siz neden böyle yapıyorsunuz' diye. İntikamımı acı alırım, ama bu bize yakışmaz. Saygınlığımızı korumak zorundayız. Yel, kayadan ancak toz alır. Eleştirilmek güzel ama belden aşağı vurulmak kötü. Jose Mourinho'nun bir lafı vardır; I am special one. Ben de özelim bu meslekte.













Futbolun bu kadar içindesin. Spikerlik dışında bir televizyonun spor müdürüsün. Yaptığın haberler veya anlattığın maçlar nedeniyle kulüp başkanları tarafından hiç uyarıldın mı?
Fenerbahçe'nin 5-2 kaybettiği Arsenal maçı sonrasında Futbolig programı yapıyorduk. Fenerbahçe yöneticisi Murat Özaydınlı gülüyordu. Ama eğlenceden dolayı değil. O görünütüyü aldım ve 'Bunca yatırım, bunca harcama, bunca düşünce var. Yöneticiler adeta hayatını oryaya koydu. Bu gülmenin sebebi sizi aldatmasınz. Burada sinirsel bir olay yaşıyor' şeklinde kullandım. Ama birileri, bunu başkana yanlış aktarmış. Aslında tam tersi bir haberdi. Sonrasında kulübe de yazı yazdım, açıklama yaptım. Bunun haricinde fazla birşey yaşamadım. Yanlış anlaşılmadan dolayı uyarıldım ve konu kapandı.

Beşiktaşlısın. Aynı zamanda tarafsız olmak durumunda olduğun bir iş yapıyorsun. Maç anlatırken takımına torpil yaptığın oldu mu?
Her zaman Beşiktaşlı olduğumu söylüyorum. Kendimi bu meslekte özel biri olarak düşünüyorum. Ekranda kirli sakallı olmanın, kravatın hafif aşağıda olmasının veya doğaçlama konuşmanın izleyiciyi daha samimi bir ortama çekeceğini düşünürüm. Ne kadar doğal olursanız, o kadar çok kazanırsınız. Herkes takımını saklıyor. Anlattığım maçlarda Aziz Yıldırım benden fazla Fenerbahçeli, Adnan Polat benden fazla Galatasaraylı, Sadri Şener benden fazla Trabzonsporlu olamaz. Bu kadar net söylüyorum. Bir doktorsun, ameliyat masasına bir hasta geldiğinde pasaportuna bakar mısın? Lig maçları anlatsam da aynı olurdu. Tarafsızlığı çok iyi biliyorum. Taraftarlığımı stada taşımadım. Beşiktaşlıyım, ama artık galibiyet ve mağlubiyet duygularımı kaybettim.

Manchester United-Beşiktaş maçında kaleci Rüştü için "Her yerinden öpüyorum" dedin. Bir anda ortaya çıkan sözler miydi, yoksa daha sonra 'ben ne diyorum' diye düşündün mü? Gelen tepkiler nasıldı?
Volkan Demirel veya Leo Franco kalede olsaydı, belki de sahaya inip alnından öperdim. İnan hiç düşünmedim. Aklımın ucundan geçmedi. Tam tersi hoşuma gitti. Otele giderken sokağın ortasında gülmeye başladım. Maçı tekrar seyrederken, 'Ya gerçekten öpmüşüm, öpmek lazımmış. Keşke yanımda olsa da öpsem' dedim. Başka ne denilebilirdi ki? Şimdi herkes Messi'ye 'uzaylı' diyor. Ben iki sene önce sölemiştim. Taki Doğan şahidimdir. Geçen sezon Antalya'da kaldığım otelde yanıma geldi. 'Başbakanımız'da maçı seyrediyormuş. Siz de bu arkadaşın yanaklarından öpün' demiş. Çok hoşuma gitti. Beni çok gururlandırdı. Düşünün, Başbakan bile destek verdi.

Maçtan sonra Rüştü ile bu konuda bir görüşmen oldu mu?
Aramadı, ama Beyaz Show'da telefonlaştık. Daha sonra o maçtaki eldivenlerini gönderdi. Bu hediye beni çok gururlandırdı. Eldivenler, ödül köşemin en üst tarafında. Rüştü ile Hamburg maçı öncesinde Antalya'da karşılaştık. Orada öpüştük, sarıldık. 'Ben nasıl biri olduğunu biliyorum, iyiniyetinden kuşkum yok' dedi. Orada Rüştü'yü öpme imkanım oldu (gülüyor). Özel bir insan. Ben, hiç belimin altından düşünmedim. O maçta beni izleyen oğlum ve eşim vardı. Daha konuşmama gerek yok.

Kendine has bir uslubun var. 'Ertem Şener' dendiğinde akıllara hemen 'çölde bir vaha gibi', 'Messi, bu adam neyin nesi?' sözleri geliyor. Maç anlatımını farklı bir yorumla süslüyorsun.
Ben 350 kelime yerine 500 kelime kullanmak istiyorum. 150 kelime daha koymak istiyorum. Tabii ki abartmadan. Kendimi eleştirdiğim zamanlar da oluyor. Bu konuda İlker Yasin'den çok şey öğrendim. İyi yolda olduğumu söyledi ve nerede durmam konusunda bana yön tarif etti. Halit Kıvanç, Fenerbahçe-Sevilla maçının devre arasında alnımdan öptü. 'Ekselansları Lugano' dediğim için sarıldı, 'İyi yoldasın evlat' demişti. Eve gidene kadar ağladım. Bu, bana pusula oldu. Ondan sonrası önemli değil. Bugün Messi'yi Satürn'e, Neptün'e Uranüs'e yollamaya başladılar. Ben hiç değilse insan olduğunu düşünüyorum.

Daha önce söylediklerinden bazılarını hatırlatacağım. Ve bunlar aynı futbolcu içindi. 'Şiir gibi', 'ah o öpücük kime gitti', 'Tüm evrenin en iyi topçusu'. Ronaldinho hayranı mısın?
Evet. Hala hayranıyım. Taş yerinde ağırdır. Bence Barcelona'dan gitmeyecekti. Eto'o yüzünden Ronaldinho'yu harcadılar. Ona çok saygı duyuyorum. Ronaldindo, Messi'den daha iyiydi. 'Kadife ayaklı' bir futbolcuydu. Barcelona'dan ayrıldıktan sonra kaybetti. Keşke kalsaydı, keşke göz zevkimizi bozmasaydı. Milan'da liderik vasfı verilseydi, Messi'nin önüne geçerdi. Aynı formu devam etseydi zaten Messi ile kıyaslamazdım bile.

Eşinle Fatih Terim sayesinde tanıştın. Anlatır mısın?
Eşim havayollarında hostesti. Galatasaray'ın Real Sociedad ile oynayacağı maçı anlatmak için San Sebastian'a gidiyordum. Şanş işte aynı uçukta Fatih Terim, iki ön sıramda oturuyordu. Maç sonrasında dönerken, 'Bu hanımefendi ile evleneceğim' dedim. Bunun üzerine Fatih Hoca, 'Ben de düğününe geleceğim' dedi ve geldi. Sözünü tuttu, nişan yüzüğümü taktı ve nikah şahidim oldu.

Maçlarda eşini de şaşırttığın oluyor mu? Nasıl tepkiler veriyor?
Eşim, alakası olmadığı halde bu işi çok iyi biliyor. Beni eleştirmez, aksine çok beğenir. Aynı zamanda çok seçicidir. Ara ara bilgiler verir. Bazen de 'Şu bilgiye verme' der, verdiğimde ise 'Bu bilgiye ne gerek vardı' tepkileri alırım. Kontrol mekanizmam eşimdir. Evde olmadığımda maç seyreder, tabii sevdiği diziler yoksa (gülüyor).

Anlatmak isteyip anlatma şansı bulamadığın bir maç var mı?
Fenerbahçe-Galatasaray, Beşiktaş-Fenerbahçe veya Galatasaray-Beşiktaş derbisini anlatmak isterim.

Unutumadığın maç?
İstanbul'da oynanan Liverpool-Milan finali ve Machester United-Beşiktaş maçı.

Anlatırken en çok zorlandığın maç?
Şampiyonlar Ligi'ndeki 6-1'lik Valencia-Bursaspor maçı.

Ağladığın ya da aşırı duygusallaştığın maçlar oldu mu?
henüz ağlamadım. Aşırı duygulandığım maç ise Londra'daki Chelsea-Fenerbahçe karşılaşmasıydı. Ağlamaktan beter oldum. Fenerbahçe daha iyi oynamıştı, yarı final kaçtı.

En beğendiğin yerli ve yabancı futbolcu?
Yerli Ersan Gülüm, yabancı ise Xavi.

Bu sene şampiyonlukta en şanslı gördüğün takım?
Bence Süper Lig'de bu sezon şampiyon Fenerbahçe olacak.

Kariyerin spikerlikle sınırlı kalacak mı? Yazarlık, yorumculuk gibi daha değişik alanları da düşünüyor musun?
Bir gazetede yazacağım. Yorumculuk yapmayacağım, yorumcuları yorumlayacağım. Teklif var, ama şu anda isimini söylememem daha doğru.

Bazı isimlerin ilginç uğurları vardır. Senin de bir uğurun var mı?
Her maça duayla başlarım. En büyük uğurum duadır, duasız maç anlatmam.

Sporda futbol dışında bir ilgi alanın var mı?
Voleybol seyretmeyi seviyorum. Basketbolu ise izlemeyi değil oynamayı severim. Basketbol maçı izlemek bana itici gelir. Oynamaya da bir o kadar bayılırım. Yazın plaj voleybolu oynarım. Yüzmeyi de çok severim.

Bu sıralar farklı bir heyecan içindesin.
Ömer Erim adında bir oğlum var. Futboldan nefret ediyor. Şubat ayında ikinci oğlum olacak. Şampiyonlar Ligi 1. Tur maçlarıyla birlikte dünyaya gelecek.

Vakit ayırdığın ve samimi yanıtların için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ediyorum, keyif aldığım bir sohbet oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...